MİRASTAN MAL KAÇIRMA DURUMUNDA MURİS MUVAZAASI DAVASI
Türk kültüründe miras önemli bir yer tutar. Türk toplumunun güçlü aile yapısı ve örf ve adetlere verdiği önem, mirasa olan bakış açısını diğer ülkelerden farklı kılmaktadır. Aile bağlarının kuvvetli olduğu Türk toplumunda, miras, sadece maddi bir değer değil, aynı zamanda aile içindeki ilişkilerin bir yansıması olarak görülür. Mirastan mal kaçırma durumu, aile içindeki dengeleri etkileyebilir ve bu nedenle hassas bir konudur.
Her ne kadar miras bırakanın tercihlerine saygı ön planda olsa da, bazı durumlarda yasal düzenlemeleri egale etmek için miras bırakanın ve mirasçıların miras üzerinde haksız işlemlerde bulunması yaygın görülen bir husustur. Bu tür işlemler, miras hakkı tecavüz edilen mirasçıların mağduriyetine yol açabilir. Mirastan mal kaçırma olarak nitelendirilen bu durumlarda, miras hakkı ihlal edilen mirasçıların yasal haklarını kullanması son derece doğrudur.
Mirastan mal kaçırma, miras hukuku bağlamında oldukça yaygın ve tartışmalı bir konudur. Miras bırakanın vefatından sonra, geride kalan mirasçıların haklarının kanunlar uyarınca korunması gerekmektedir. Ancak, mirasçılar arasında ortaya çıkan anlaşmazlıklar, çoğu zaman mirasın paylaşımı sürecinde çeşitli usulsüzlük ve haksızlık iddialarına yol açmaktadır.
MİRASTAN MAL KAÇIRMA NASIL TESPİT EDİLİR?
Mirastan mal kaçırma işlemlerini tespit etmenin en kesin yolu, “mirasın tespiti davası“ açmaktır. Bu dava, miras bırakanın tereke üzerindeki tüm işlemlerinin detaylı bir şekilde incelenmesini sağlar. Mahkeme, miras bırakanın yaptığı tüm işlemleri ve kayıtları talep eder ve muvazaalı (danışıklı) işlemleri tespit eder. Böylece, varislerin haklarını korumak amacıyla yapılan bu dava, kaçırılan malların ve hakların ortaya çıkarılmasına yardımcı olur.
Terekenin tespiti davası, özellikle kaçırılan malların haricen tespit edilmesinin mümkün olmadığı durumlarda en etkili yoldur. Miras bırakanın ölümünden sonra tereke üzerindeki tüm işlemler, belgeler ve kayıtlar detaylı bir şekilde incelenir. Mahkeme, gerektiğinde bilirkişi raporları ve tanık beyanları ile de durumu değerlendirir. Bu süreçte, miras bırakanın malları başkalarına devretmiş olması veya mülkleri saklamış olması gibi durumlar tespit edilerek hukuki süreç başlatılır.
Mirastan mal kaçırma şüphesi varsa, varislerin haklarını korumak ve miras bırakanın yaptığı muvazaalı işlemleri açığa çıkarmak için en etkili yol, mirasın tespiti davası açmaktır.
MUVAZAA NEDİR?
Muvazaa, tarafların gerçek iradelerini gizleyerek, üçüncü kişileri aldatmak amacıyla, görünürde geçerli olan ancak kendi aralarında hüküm ifade etmeyen bir sözleşme yapma konusunda anlaşmalarıdır. Örneğin, mirastan mal kaçırmak amacıyla taşınmazı tapuda satış yoluyla üçüncü kişilere devreden miras bırakan muvazaalı bir işlem gerçekleştirmiş olur. Bu durumda, satış işleminin amacı mirastan mal kaçırmayı gizlemektir. Bu nedenle, taraflar arasında görünüşte yapılan satış işlemi ve bu satışın arkasındaki sözleşme hukuku kapsamında gizli (sözlü veya yazılı) sözleşme geçersizdir.
Muvazaa koşullarının oluşması için üç temel şartın bir arada bulunması gerekmektedir:
- Tarafların gerçek amaçları ile yaptıkları işlemler arasında bilerek ve isteyerek bir uyumsuzluk olmalı,
- Üçüncü kişileri aldatma amacı bulunmalı,
- Tarafların muvazaalı işlem yapma konusunda anlaşmaları gerekmektedir.
Miras hukuku kapsamında ele alınması gereken mirastan mal kaçırma, muris muvazaası olarak da bilinir. Muris, vefat eden kişidir ve bazı durumlarda, mirasçılarını mirastan yoksun bırakmak amacıyla bu tür hileli işlemlere başvurabilir. Bu tür durumlarda, mirasçıların haklarını korumak için hukuki yollara başvurması gerekmektedir.
Muris, mirasçısını mirastan mahrum bırakmak amacıyla taşınmaz mallarını karşılıksız kazandırmalar yapmak suretiyle devredebilir. Bu durumda, yapılan işlemler satış sözleşmesi ya da ölünceye kadar bakma sözleşmeleri gibi gösterilerek, taşınmaz malların devri sağlanır. Bu tür muvazaalı işlemler, mirasçıların haklarını ihlal ettiği için hukuken geçersizdir ve mirasçıların bu tür işlemlere karşı yasal haklarını aramaları son derece önemlidir.
MURİS MUVAZAASI NEDİR?
Muris muvazaası, bir kişinin mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak amacıyla yaptığı karşılıksız kazandırmaları (bağışları), satış ya da ölünceye kadar bakma sözleşmesi olarak göstermesidir. Muris muvazaasının söz konusu olabilmesi için miras bırakanın, mirastan mal kaçırma kastıyla hareket etmiş olması gerekmektedir. Genel olarak muvazaa durumlarında, taraflar aralarında yaptıkları işlemi üçüncü kişileri aldatmak amacıyla başka bir sözleşme ile gizlerler. Muris muvazaasında ise, mirasçılar veya mirasçılardan bir ya da birkaçı aldatılmak istenir.
Muris muvazaası, belirli koşulların sağlanmasını gerektirir. Bu koşullar oluşmadığında, mirastan mal kaçırma durumundan söz edilemez. İlk olarak, görünüşte bir işlem yapılmalı ancak bu işlem, murisin gerçek iradesi ile örtüşmemelidir. Muris, mirasçıları haklarından mahrum etmek amacı gütmelidir. Ayrıca, muris bir muvazaa sözleşmesi yapmış olmalıdır. Muvazaa sözleşmeleri sözlü olarak da yapılabilir, yani yazılı bir belge olmadan da mirastan mal kaçırma işlemi gerçekleştirilebilir.
Muris muvazaasını ilgilendiren önemli bir koşul da gizli bir işlemin varlığıdır. Tarafların gerçek iradesini yansıtan bu gizli işlem, mirastan mal kaçırma şartlarından birini daha ortaya çıkarır. Genellikle gizli işlem olarak yapılan bağışlama uygulaması, kanunda yer alan şekil şartlarını karşılamalıdır. Aksi halde, yapılan işlem geçersiz kabul edilir. Muris muvazaası durumlarında, mirasçıların haklarını korumak ve adaleti sağlamak amacıyla yasal yollara başvurmaları son derece önemlidir.
MİRAS MUVAZAASININ UNSURLARI
Miras muvazaası, bir kişinin mirasçısını miras hakkından mahrum bırakmak amacıyla yaptığı karşılıksız kazandırmaları, satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi gibi göstermesidir. Bu tür işlemlerin temel amacı, saklı paylı mirasçıların ileride tenkis davası açarak miras paylarını almalarını engellemektir. Yani, miras bırakan, gerçekte bağışlamak istediği mallarını satış karşılığında devretmiş gibi göstererek mirasçılarının dava açmasını önlemeyi amaçlar. Mirastan mal kaçırma davası, muvazaanın dört unsurunun var olup olmadığını araştırır:
Görünüşteki İşlem
Görünüşteki işlem, uygulamada satış, bağışlama veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi olarak karşımıza çıkar. Bu işlemler, miras bırakanın mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla, gerçekte iradelerine uygun olmayan ve hüküm doğurmayacak şekilde yapılan işlemlerdir. Örneğin, miras bırakan, herhangi bir kimseye tapuda bir evini bağışlamış gibi devrederek saklı pay sahiplerinin ileride dava açmasını engellemeyi amaçlar.
Muvazaa Anlaşması
Muvazaa anlaşması, görünüşteki sözleşmenin sadece mirasçıları aldatmak için yapılması hususunda miras bırakan ile üçüncü kişinin anlaşmasıdır. Taraflar, mirastan mal kaçırma amacıyla yapılan görünüşteki işlemin kendi aralarında hüküm ve sonuç doğurmayacağı konusunda anlaşırlar. Bu anlaşma, sözlü olabileceği gibi yazılı da olabilir.
Mirasçıları Aldatma Amacı
Bir diğer unsur, yapılan işlemin mirasçıları aldatma amacıyla yapılmış olmasıdır. Taraflar (miras bırakan ve üçüncü kişi), mirasçıları aldatma amacı gütmüyorsa, yapılan işlemle ilgili mirastan mal kaçırma davası açılamaz.
Gizli Sözleşme
Miras bırakanın gerçek iradesini yansıtan ve görünüşteki işlemin ardına gizlenen sözleşmedir. Örneğin, miras bırakan malını bağışlamak istemekte ancak mirasçıları aldatmak amacıyla bunu satış sözleşmesinin ardına gizlemektedir. Gizli sözleşme (bağışlama), aslında tarafların gerçek iradesine uygun olduğundan kural olarak geçerlidir. Ancak, gizli sözleşmenin şekil şartına bağlı olup olmadığı önem taşır. Gizli işlem, tapusuz taşınmazlarda ve taşınır mallarda şekle bağlı değildir. Ancak, tapulu taşınmazlarda resmi şekil şartına bağlı olduğundan ve gizli sözleşmede bu şekle uyulmadığından, geçersiz sayılır.
Mal Kaçırma Amacı
Muris muvazaasının söz konusu olabilmesi için, miras bırakanın gerçek amacının mirasçı veya mirasçılarından mal kaçırmak olması gerekmektedir.
MURİS MUVAZAASINDA MİRAS BIRAKANIN ASIL İRADESİNİN ÖNEMİ
Muris muvazaasında “miras bırakanın asıl iradesi”nin belirlenmesi, taraflar arasındaki gerçek niyet ve iradenin ne olduğunu ortaya koymayı gerektirir. Bu niyeti belirlemek için çeşitli faktörler dikkate alınır:
- Taraflar Arasındaki Yazılı veya Sözlü Anlaşmalar: Taraflar arasında yapılan açık beyanlar, yazılı veya sözlü anlaşmalar, belgeler veya mektuplar, miras bırakanın gerçek niyetini ortaya koymada önemli deliller olabilir. Bu belgeler ve beyanlar, miras bırakanın asıl amacını anlamada kritik rol oynar.
- Tarafların Davranışları: Tarafların işlemleri, eylemleri ve davranışları da miras bırakanın gerçek niyetini belirlemek için dikkate alınır. Örneğin, miras bırakanın bağışladığı malı kullanmaya devam etmesi veya kontrolünü elinde tutması, aslında bağış yapma niyetinde olmadığını, malı muhafaza etmek istediğini gösterebilir.
- Dolaylı Kanıtlar: İkinci dereceden kanıtlar, miras bırakanın asıl iradesini belirlemek için kullanılabilir. Bu kanıtlar, tanık ifadeleri, yazışmalar, banka hesapları veya diğer mali belgeler gibi delilleri içerir. Bu tür deliller, miras bırakanın niyetini dolaylı yoldan ortaya koyabilir.
Miras bırakanın asıl iradesini belirlemek için tüm bu faktörler dikkate alınarak bir değerlendirme yapılır. Mahkemeler, genellikle tüm delilleri değerlendirir ve miras bırakanın gerçek niyetini belirlemeye çalışır. Ancak bu süreç, durumun karmaşıklığına ve delillerin doğruluğuna bağlı olarak zorlu olabilir. Miras bırakanın niyetini doğru bir şekilde tespit etmek, mirastan mal kaçırma iddialarının çözüme kavuşturulmasında kritik bir öneme sahiptir.
MURİS MUVAZAASI DAVASINI KİM AÇABİLİR?
Muris muvazaası davası, miras hakkı çiğnenen her mirasçı tarafından açılabilir. Bu, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın tüm mirasçıları kapsar. Muvazaayı ispat etmek için her türlü delil kullanılabilir. Dava açabilecek kişiler arasında yasal mirasçılar, atanmış mirasçılar ve evlatlıklar yer alır. Ancak, mirası reddeden, miras hakkından feragat eden ve mirastan çıkarılan kişiler bu davayı açamaz.
Mirasçılar, bu davayı bireysel olarak açabilirler. Terekenin iştirak halinde olması, her bir mirasçının diğerlerinin onayını almadan kendi payı oranında “Tapu İptal ve Tescil Davası” açmasına engel değildir. Ancak, mirasçı kendi payı oranında değil de taşınmazın terekeye dönmesini istemişse, dava dışı diğer mirasçıların onayını almak veya tereke temsilcisi ile davaya devam etmek zorundadır.
Bu davayı açarken dikkat edilmesi gereken en önemli husus, mirasçının kendi miras haklarını koruma ve adaleti sağlama amacıyla hareket etmesidir. Mahkemeler, miras bırakanın gerçek niyetini belirlemek ve hakkaniyeti sağlamak için delilleri titizlikle değerlendirecektir.
MİRASÇI TEK BAŞINA DAVA AÇABİLİR Mİ?
Mirasçı olmayan kişilere karşı açılan ehliyetsizlik, vekalet görevinin kötüye kullanılması, hile gibi nedenlere dayalı tapu iptal ve tescil davaları, miras payı oranında açılamaz. Bu tür davaların açılabilmesi için tüm mirasçıların davaya dahil edilmesi gerekmektedir. Ancak, mirasçıların kendi aralarında açacakları davalar, tereke paylı mülkiyet hükümlerine tabi olduğundan miras payı oranında açılabilir.
Miras bırakanın ölüm tarihine göre terekesi elbirliği mülkiyetine tabidir. Eğer davacı dışında başka mirasçılar da varsa, bu dosya kapsamı ile sabittir. Terekeye karşı yapılan mülkiyetten kaynaklanan haksız fiil niteliğindeki muris muvazaası ve el atmanın önlenmesi gibi davaların dışında, ehliyetsizlik, vekalet görevinin kötüye kullanılması, hata-hile-gabin gibi davalarda tüm mirasçıların birlikte hareket etmesi gerekmektedir.
Mirasçılardan birinin terekeye iade şeklinde dava açması durumunda, tüm mirasçıların davada muvafakatlarının sağlanması gerekir. Aksi takdirde, terekenin atanacak bir temsilci marifetiyle davada temsil edilmesi ve yürütülmesi gerekecektir. Bu, Türk Medeni Kanunu’nun 640. maddesi gereğince tartışmasızdır (Y1HD-K.2020/3302).
Özetle:
- Mirasçı Olmayan Kişilere Karşı Dava:
- Ehliyetsizlik, vekalet görevinin kötüye kullanılması, hile gibi nedenlerle açılan tapu iptal ve tescil davaları, tüm mirasçıların davaya dahil edilmesiyle açılmalıdır.
- Mirasçılar Arasında Açılan Davalar:
- Miras payı oranında açılabilir ve tereke paylı mülkiyet hükümlerine tabidir.
- Terekenin Elbirliği Mülkiyeti:
- Miras bırakanın ölüm tarihine göre terekesi elbirliği mülkiyetine tabidir ve davacı dışında başka mirasçılar varsa bu husus dikkate alınmalıdır.
- Temsil ve Muvafakat:
- Ehliyetsizlik, vekalet görevinin kötüye kullanılması gibi davalarda tüm mirasçıların birlikte hareket etmesi gerekir.
- Mirasçılardan biri terekeye iade davası açarsa, tüm mirasçıların muvafakatı gereklidir; aksi takdirde tereke atanacak bir temsilci tarafından temsil edilmelidir.
Görünüşe göre saklı pay sahibi olsun veya olmasın, miras hakkı ihlal edilen tüm mirasçılar, mirastan mal kaçırma davası açabilirler. Bu durumda, muvazaalı işlem yapıldığı tarih itibarıyla mevcut olan ve daha sonra ortaya çıkabilecek mirasçılar arasında herhangi bir ayrım yapılmaz.
Önemli olan, muvazaalı işlemin gerçekleştiği tarihte miras bırakanın aldatmaya çalıştığı bir mirasçının bulunması ve davacının, dava açıldığı tarihte mirasçı olmasıdır. Hakkı ihlal edilen tüm mirasçılar, muris muvazaası sebebiyle miras payı oranında tapu iptal ve tescil davası açabilecekleri gibi taşınmazın terekeye iadesini de talep edebilirler.
MURİS MUVAZAASI DAVASI AÇMA HAKKINA SAHİP OLMAYANLAR KİMLERDİR?
Mirası reddeden, miras hakkından açıkça feragat eden veya kanunun öngördüğü şartların gerçekleşmesi nedeniyle mirasçılıktan çıkarılan kişiler, miras hukukunda belirli haklardan vazgeçmiş durumdadırlar. Bu kişiler, muris muvazaası davası gibi belirli hukuki süreçlerde dava açma hakkına sahip değildirler.
Miras hukukunda mirasçılar arasında eşitlik ve haklar önem taşırken, belirli durumlar söz konusu olduğunda bu haklar sınırlanabilir. Mirası reddedenler, mirastan açıkça feragat edenler veya mirasçılıktan çıkarılanlar, miras bırakanın iradesine aykırı işlemlerle ilgili olarak hukuki mücadele başlatamazlar. Bu durum, mirasçılıktan çıkarılma veya feragat etme kararlarının hukuki sonuçlarını da içerir.
Muris muvazaası davasını açma hakkı olmayan mirasçılar arasında şunlar bulunmaktadır:
- Mirası reddedenler: Miras reddi yapan kişiler, miras hakkından tamamen feragat etmişlerdir ve dolayısıyla miras bırakanın iradesine ilişkin işlemleri sorgulama hakkına sahip değillerdir.
- Mirastan feragat edenler: Mirastan açıkça feragat eden kişiler, miras hakkını bırakmışlardır ve bu nedenle mirasçılar arasında yer almazlar.
- Mirastan çıkarılanlar: Kanunun öngördüğü şartların gerçekleşmesi sonucu mirasçılıktan çıkarılan kişiler, mirasçılar olarak kabul edilmezler ve mirasla ilgili davalarda taraf olamazlar.
Bu kişiler, miras bırakanın iradesini sorgulama veya haksız işlemler nedeniyle mirastan mal kaçırma davası açma hakkına sahip değillerdir.
MİRASTAN MAL KAÇIRMA DAVALARINDA İSPAT
Miras hukukunda mirasçıların haklarını korumak amacıyla önemli bir yer tutan muris muvazaası davaları, miras bırakanın gerçek niyetini ortaya koymak ve haksız işlemleri engellemek için açılır. Bu davalarda mirasçılar, miras bırakanın gerçekte bağışlamak istediği malı satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi gibi göstererek muvazaalı bir işlem yaptığını ispatlamakla yükümlüdürler.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararı’na göre (1.4.1974 tarih ve 1974/1-2 Esas ve Karar sayılı), mirasçılar davalarını miras bırakanın gerçek niyetine dayanarak açtıkları için bu iddialarını tanık dahil her türlü delil ile ispatlayabilirler. Örneğin, miras bırakanın ölünceye kadar bakma sözleşmesi yaptığı durumda, gerçekte bakıma ihtiyacının olmadığının veya taşınmazı temlik alanın miras bırakana bakmadığının kanıtlanması gerekmektedir.
Miras bırakanın gerçek niyetini ortaya koymak için tanık ifadeleri büyük önem taşırken, Yargıtay içtihatları da bu süreci şekillendiren önemli ölçütler sunmaktadır. Örneğin, satış bedeli ile taşınmazın gerçek değeri arasındaki fark, miras bırakanın ekonomik durumu, aile ilişkileri, bölgesel gelenekler ve psikolojik faktörler gibi unsurlar değerlendirilmektedir. Ayrıca, taşınmazı devralan üçüncü kişinin alım gücü, miras bırakanın taşınmazı satmaya yönelik gerçekçi nedenlerinin olup olmadığı da önem arz eder.
Muris muvazaası iddiasının ispatı için tanık ifadeleri, bilirkişi raporları, keşif sonuçları ve diğer yasal deliller kullanılabilir. Bu davalarda amaç, miras bırakanın mirasçılarını hileli işlemlerle miras hakkından yoksun bırakmasını önlemek ve adaletin sağlanmasını temin etmektir.
MİRASÇILARIN DAVA AÇMA SÜRESİ
Mirastan mal kaçırma davaları, muris muvazaası iddiasına dayalı olarak açıldığında herhangi bir zamanaşımı veya hak düşürücü süreye tabi değildir. Muvazaalı işlemler, hukuki olarak geçersiz olduğundan dolayı hiçbir hüküm ve sonuç doğurmazlar. Bu durum, muvazaa iddiasının her zaman dava edilebilmesine olanak tanır ve belirli bir sürenin geçmesiyle işlemlerin geçerli hale gelmesi söz konusu değildir.
Dolayısıyla, miras bırakanın mirasçılarını haksız yere miras hakkından mahrum bırakmak amacıyla gerçekleştirdiği muvazaalı işlemlere karşı tapu iptal tescil davası açılabilir ve bu tür davalar için herhangi bir zaman kısıtlaması bulunmamaktadır.
MURİS MUVAZAASI DAVASI GÖREVLİ VE YETKİLİ MAHKEME
Muris muvazaası nedeniyle açılan tapu iptal tescil davaları, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na göre görevli mahkeme olarak Asliye Hukuk Mahkemesi‘ni belirlemiştir. Bu tür davalar, taşınmazın aynına ilişkin olduğundan, yetkili mahkeme ise taşınmazın bulunduğu yer mahkemesidir. Eğer birden fazla taşınmaz söz konusu ise bu taşınmazlardan birinin bulunduğu yer mahkemesinde dava açılabilir.
MİRASTAN MAL KAÇIRMA DAVASI HARÇLAR
Muris muvazaası temelli tapu iptal ve tescil davaları, dava değerine göre belirlenen nispi harç sistemine tabidir. Bu tür davalarda, genellikle dava sürecinin başlangıcında taşınmazın beyan edilen değeri üzerinden nısbi harç ödenir, çünkü davanın açıldığı anda taşınmazın gerçek değeri net olarak bilinmez. Dava ilerledikçe, mahkeme tarafından atanacak bilirkişi aracılığıyla taşınmazın gerçek değeri tespit edilir ve harç miktarı bu değere göre güncellenir, gerektiğinde artırılır.
MİRASTAN MAL KAÇIRMA DAVASININ HÜKÜMLERİ
Muris muvazaası; miras hukuku açısından önemli bir kavram olup, mirasçıların haklarını korumak amacıyla ortaya çıkmıştır. Bu durumda, miras bırakanın mirasçılarını miras hakkından yoksun bırakmak için gerçekleştirdiği hileli işlemler söz konusudur.
Muris muvazaası durumunda genellikle iki tip işlem öne çıkar. Biri asıl amaçları bağışlama olan ancak satış veya diğer bir sözleşme şeklinde yapılan gizli işlemlerdir, diğeri ise görünüşte yapılan ancak aslında gerçek niyetleri yansıtmayan satış veya bakım sözleşmeleridir.
Türk Borçlar Kanunu’nun 19. maddesi, sözleşmelerin gerçek niyeti esas alınarak yorumlanması gerektiğini belirtir. Bu nedenle, görünüşteki satış veya diğer sözleşmelerin gerçek niyeti yansıtmadığı durumlarda muvazaaya dayalı olarak yapılan tesciller haksız tescil olarak kabul edilir ve iptal edilmesi talep edilir.
BAĞIŞ YOLUYLA MİRASTAN MAL KAÇIRMA
Bağış gibi gizli sözleşmeler ise belirli şekil şartlarına tabidir. Türk Medeni Kanunu’nun 706. maddesi uyarınca, tapulu taşınmazlar için belirli kuralların yerine getirilmesi gerekmektedir. Bu şartlara uyulmadığı takdirde bağış sözleşmesi geçersiz olabilir ve mirastan bağış yoluyla mirastan mal kaçırma sebebiyle taşınmazın devri işlemi iptal edilebilir.
Bağış yoluyla mirastan mal kaçırma durumunda; mirasçılar, miras bırakanın üçüncü kişilerle gerçekleştirdiği muvazaalı işlemleri gidermek için tapu iptal ve tescil davası açabilirler. Bu davada amaç, mirasçıların haklarını korumak ve miras bırakanın hileli işlemleri nedeniyle oluşan zararları telafi etmektir.
Bağış yoluyla mirastan mal kaçırma davasında yapılan yargılama sonucunda miras bırakan tarafından gerçekte bağış veya hileli bir şekilde yapıldığı tespit edilen satış işleminin muvazaalı olduğuna karar verilirse, bu durum tapuda yapılan temlik işleminin geçersizliği anlamına gelir. Dolayısıyla, miras bırakanın mirasçılarını haksız yere miras hakkından yoksun bırakma amacı taşıyan bu işlem, hukuki olarak hiç olmamış gibi kabul edilir.
Mirasçılar, bağış yoluyla mirastan mal kaçırmanın tespiti ile birlikte miras konusu taşınmaz üzerinde hak sahibi olurlar. Bu karar geçmişe etkili olarak tüm hukuki sonuçları doğurur ve mirasçıların haklarını koruma amacını taşır. Bu sayede, adaletin sağlanması ve miras hukukunun korunması sağlanmış olur.
MİRASTAN MAL KAÇIRMA OLARAK DEĞERLENDİRİLEN İŞLEMLER
Muris muvazaası olarak değerlendirilebilen işlemler, miras bırakanın gerçek niyetini gizleyerek veya şeklen farklı bir işlem yaparak mal kaçırma amacı taşıyan işlemleri kapsar. Bu işlemler şunlar olabilir:
- Tapulu Taşınmazın Mirasçılardan Birine Satış Olarak Gösterilmesi: Miras bırakan, aslında tapulu taşınmazını bağışlamış olmasına rağmen tapuda satış olarak gösterir. Bu şekilde yapılan satış işlemi, tarafların gerçek iradelerine uymadığı için muvazaa sebebiyle geçersizdir. Ayrıca gizlenen bağışlama sözleşmesi de şekil koşullarına uymadığından geçersizdir.
- Tapulu Taşınmazın Ara Malik Kullanılarak Satışının Yapılması: Miras bırakan, tapuda kendi adına kayıtlı olan taşınmaz malını ara malik olarak adlandırılan bir kişiye devreder. Ara malik, taşınmazı kısa bir süre sahip olarak gösterirken, gerçekte miras bırakanın iradesine ve kontrolüne tabidir. Daha sonra ara malik, taşınmazı düşük bir bedelle mirasçıya veya başka bir üçüncü kişiye satış yapar. Bu yöntemle miras bırakan, mirasçılardan malını şeklen kaçırmış gibi gözükürken aslında taşınmaz üzerinde hakimiyetini korur.
- Görünürdeki İşlem Olarak Ölünceye Kadar Bakım Sözleşmesi: Miras bırakan, tapulu taşınmazını aslında bağışlamış olmasına rağmen göstermelik olarak ölünceye kadar bakım sözleşmesi yapabilir. Bu sözleşme, tarafların gerçek iradelerine uymadığı için geçersizdir. Aynı zamanda gizlenen bağışlama sözleşmesi de şekil koşullarına uymadığından geçersizdir.
- Görünürde İşlem Olarak Yapılan Bağışlama: Miras bırakan, diğer mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla tapulu taşınmazını bağışlama olarak gösterebilir. Ancak bu bağışlama işlemi de tarafların gerçek niyetine uygun olmadığı için geçersiz olabilir.
Bu tür muvazaalı işlemler, mirasçıların hakkını korumak amacıyla mirastan mal kaçırma davası ile mahkemeye taşınabilir ve bu işlemlerin geçersizliği tespit edilebilir.
MURİS MUVAZAASI KABUL OLMAYAN HALLER NELERDİR?
Muris muvazaası kabul olmayan haller olarak değerlendirilen işlemler, mirasçıları aldatma veya mal kaçırma amacı taşımadığı için muvazaalı işlem kapsamına girmeyen işlemleri ifade eder. Muris muvazaası kabul olmayan haller, tarafların gerçek iradelerine uygun olarak yapılmış ve geçerli olan işlemlerdir. Muris muvazaası kabul olmayan haller olarak değerlendirilen bazı işlemler:
- Tapulu Taşınmazların İvaz (Gerçek Bedel) Karşılığı Devri: Taşınmaz malın gerçek bedel karşılığında devri, taraflar arasında açık ve gerçek irade ile gerçekleştirilen bir işlemdir. Mirasçıları aldatma veya mal kaçırma amacı taşımadığı için muvazaalı olarak değerlendirilmez.
- Paylaştırma İradesinin Varlığı Hali: Mirasçılar arasında gerçekleştirilen paylaştırma işlemleri, taraflar arasında anlaşma ve irade birliği olduğunu gösterir. Bu durumda muvazaa söz konusu olmaz.
- Tapusuz Taşınmazların Devri: Tapusuz taşınmazların devri, yasal düzenlemelere uygun olarak yapıldığı sürece muvazaalı işlem olarak değerlendirilmez.
- Taşınırların Devri İşlemleri: Taşınırların devri de taraflar arasında gerçek irade ile yapıldığı sürece muvazaalı olarak kabul edilmez.
- Vasiyetname Yolu İle Yapılan Kazandırmalar: Vasiyetname ile yapılan kazandırmalar, miras bırakanın gerçek iradesini yansıttığı için muris muvazaası kabul olmayan haller arasındadır.
- Bağışlama Yolu İle Yapılan Kazandırmalar: Taraflar arasında gerçek niyet ve iradeyle yapılan bağışlama işlemleri, muvazaalı olarak değerlendirilmez.
- Kooperatif ve Şirket Ortaklık Payının Devri: Kooperatif veya şirket ortaklık paylarının devri de taraflar arasında gerçek niyet ve iradeyle yapıldığı sürece muvazaalı işlem olarak kabul edilmez.
- Kadastro Kanunda Öngörülen Haller: Kadastro yasasında belirtilen hallerde yapılan işlemler, yasal düzenlemelere uygun olarak yapıldığı sürece muvazaalı sayılmaz.
- Murisin Muvazaalı Borç Senedi Düzenlenmesi: Miras bırakanın gerçek niyetine uygun olarak düzenlenen borç senetleri, muvazaalı işlem olarak değerlendirilmez.
- Miras Bırakanın 3. Kişiye Sattığı Taşınmazın Tapuya Tescil Ettirilmesi: Miras bırakanın gerçek iradesine uygun olarak harici bir şahsa sattığı taşınmazın tapuya tescil edilmesi, muvazaalı işlem olarak değerlendirilmez.
- İntifa Hakkı Tesisi: İntifa hakkı tesis edilmesi işlemleri, tarafların gerçek niyetine uygun olarak yapıldığı sürece muris muvazaası kabul olmayan hallerdendir.
- Uzun Süreli Kira Sözleşmesi Yapılması: Uzun süreli kira sözleşmeleri, taraflar arasında anlaşma ve gerçek irade ile yapıldığı sürece muvazaalı işlem olarak kabul edilmez.
Bu işlemler, miras bırakanın gerçek niyetine uygun olarak gerçekleştirildiği ve taraflar arasında açık bir anlaşma bulunduğu sürece muvazaalı işlem kapsamında değerlendirilmez. Bu nedenle, miras bırakanın mal kaçırma veya mirasçıları aldatma amacı gütmeyen işlemlerdir.
ANNE BABAYA BAKAN EVLAT MİRAS HAKKI NEDİR?
MURİS MUVAZAASI VE TENKİS ARASINDAKİ FARKLAR
Muris muvazaasına dayanan tapu iptali ve tescili davası ile tenkis davasının, birbirlerinden oldukça farklı yönleri bulunmaktadır. Genellikle bu davalar bir arada açılmakta, birinde verilen ve kesinleşen karar, diğer davayı da etkilemektedir. Muris, tapuya kayıtlı gayrimenkulünü satma veya Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi ile devrettiğinde, külli halefler genellikle dava açarak muvazaaya dayalı tasarrufun iptalini talep ederler ve bu mümkün olmadığında tenkis davasına başvurmaktadırlar.
- İrade durumu: Muvazaa davalarında, murisin mal varlığını üçüncü kişilere devrederken asıl amacını saklayarak, görünürdeki işlem ile gerçekte amaçladığı işlem arasında fark yaratması söz konusudur. Muris, mal varlığını devretme iradesini gizleyerek muvazaalı bir işlem yapar ve bu işlem murisin gerçek amacını yansıtmaz. Bu tür davalarda, murisin muvazaalı işleminin iptali talep edilmektedir. Tenkis davaları ise, TMK m. 560 ve devamındaki düzenlemeler uyarınca, murisin mal varlığını karşılıksız olarak veya saklı pay kuralını aşmaya çalışarak, gerçeğin altında bir bedelle devretmesini konu edinir. Murisin devretme iradesi gerçektir ve taraf iradeleri gerçekten işleme yansımaktadır. Ancak, muris, bağış veya saklı pay kuralının dışına çıkma düşüncesiyle, mal varlığını gerçeğin çok altında bir bedelle devrederek tasarruf nisabını aşmaktadır. Bu nedenle, tenkis davaları, saklı paya sahip olan külli haleflerin, saklı paylarının ihlal edilmesi durumunda bu ihlalin giderilmesi amacıyla başvurdukları davalardır.
- Talepler: Muris muvazaasına konu işlemlerde, muris gerçekte bağış yapmak istediği tapuya kayıtlı gayrimenkulü için satış veya Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi’ne dayalı bir devir yapar. Bu durumda, taraflarca yapılan muvazaa sözleşmesiyle görünüşte yaratılan işlemin niteliği tamamen değiştirilir. Muris muvazaasına konu işlemlerde herhangi bir bedel bulunmamakta veya muvazaanın gizlenebilmesi amacıyla cüzi bir bedel alınması söz konusu olabilmektedir. Muris muvazaası davasının amacı, bu muvazaalı işlemin iptali ve murisin gerçek amacının ortaya çıkarılmasıdır. Tenkis davasında, muris tarafından yapılan bağış veya saklı payın aşılması düşüncesiyle gerçeğin çok altında bedel karşılığı yapılan temlikler konu edilir. Davanın amacı, bu temliklerin tümüyle iptal edilmesi değil, tasarruf yapılabilecek oranın üzerinde kalan miktardan, külli halefin hakkının aynen veya bedel üzerinden alınmasını sağlamaktır. Muris, saklı payı ihlal edecek şekilde mal varlığını devrederse, saklı pay sahipleri tenkis davası açarak bu ihlalin giderilmesini talep ederler.
- Geçerlilik: Muris muvazaasına dayalı davaya konu teşkil eden işlemler, en başından itibaren hükümsüzlük yaptırımına tabidir. Bu davalarda amaç, bu muvazaalı işlemin iptali ve murisin gerçek amacının ortaya çıkarılmasıdır. Tenkis davasına konu akitler ise geçerli kabul edilmektedir. Tenkis davaları, murisin gerçekteki iradesiyle yasalara uygun şekilde yapılmış olan, ancak saklı payı ihlal eden tasarruf oranını aşan işlemler için açılır. TMK m. 519 ve 565’te ifade edilen tasarrufların tümü, tenkis davasının konusu olabilir. Tenkis davası, murisin yaptığı geçerli tasarrufların saklı payı ihlal eden kısmının iptali ve saklı pay sahibinin hakkının korunması amacıyla açılır.
- Dava açma süresi : Muris muvazaasına dayalı işlemler nedeniyle açılan davalar için herhangi bir süre öngörülmemiştir. Tenkis davaları için ise Türk Medeni Kanunu’nun 571. maddesine göre belirli süreler öngörülmüştür. Saklı payına aykırılık teşkil edildiğinin öğrenilmesinden itibaren 1 yıl içinde ve her halükarda vasiyetname varsa açıldığı tarihten itibaren, diğer tasarruflar açısından mirasın açılmasından itibaren 10 yıl içinde başvurulmalıdır.
- Dava açabilecek kişiler: Tenkis davaları esas itibariyle yalnızca saklı paya sahip olan külli halefler tarafından açılabilir. TMK m. 562’ye göre, belirli şartların sağlanması durumunda, saklı paya sahip olan külli haleflerin namına alacaklılar da bu davayı açabilirler. Ancak, tenkis davaları mirasçının şahsına dayalı olduğu için tereke temsilcisinin bu davayı açması mümkün değildir. Tenkis davalarında, sadece saklı payı aşan kısım tenkis edilmektedir. Muvazaaya dayalı davalar, tenkis davaları karşısında kapsam itibariyle hak sahibine daha fazla fayda sağlar. Çünkü muvazaa bulunması durumunda, sözleşmenin geçerli olmaması nedeniyle tapudaki kayıtların tümüyle iptali söz konusu olur. Muris muvazaasına dayalı davalar, murisin muvazaalı işlemlerinin iptali ve mal varlığının gerçek haleflere miras intikali amacıyla açılır. Mirasçılar, saklı paya sahip olup olmadıklarına bakılmaksızın bu davaları açabilirler.
MURİS MUVAZAASI VE TENKİS DAVASI BİRLİKTE AÇILABİLİR Mİ?
Muris muvazaası ve tenkis davası birlikte açılabilir. Uygulamada sıkça görüldüğü gibi, muris muvazaası ile yapılan iptal ve tescil davası ile tenkis davası aynı dava dilekçesi kapsamında kademeli olarak ileri sürülebilir. Ayrıca, her iki dava da ayrı dilekçelerle açılabilir.
22.05.1987 tarihli ve 4/5 sayılı İBK’nın sonuç bölümünde belirtildiği gibi, miras bırakanın yaptığı temlik nedeniyle zarar gören mirasçılar, tenkis davası ile birlikte veya tenkis davası açtıktan sonra ayrı bir dilekçe ile muvazaa nedeniyle iptal ve tescil davasını da açabilirler. Yasal olarak bir engel bulunmamakta ve davacılar hangi davanın öncelikli olacağına kendileri karar verebilmektedirler.
YASAL UYARI: Web sitemizde yer alan makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Orbay Çokgör’e aittir ve tüm makaleler elektronik imzalı zaman damgalı olarak hak sahipliğinin tescil edilmesi amacıyla yayınlanmaktadır. Sitemizdeki makalelerin, kaynak link vermeden kopyalanarak veya özetlenerek başka web sitelerinde yayınlanması durumunda, hukuki ve cezai işlem yapılacaktır.